Antalya'da yaşayan kardeşim Boğaçhan ve yine Antalya'da yaşayan sevgili
Gökhan'la, turumuza 20 Mayıs Pazartesi sabahı 7'de başladı. Antalya
şehir içinden Burdur yolundaki varyantlardan Kepezüstü'ne tırmandık. Ne uzun
yolmuş meğer; yıllardır yüzlerce defa 10 dakikada geçmişizdir. Tabi bisiklet
pedalı araba pedalından biraz farklı. Bunu daha ileri mesafelerde daha iyi
anladık. Korkuteli - Burdur sapağına kadar 17 km tuttu; egzoz dumanları
arasında hiç çekilir şey değildi. |  | İlk iniş | Büyük boyut için tıkla! | |
350 numaralı karayolundan Güver Uçurumu yanından ve Termessos kavşağını
geçtik. Termessos'dan 4-5 km sonra Bük Deresi'nden eski Korkuteli yoluna
girdik. Buraya kadar yol nefisti ama esas macera bundan sonra başladı.
Buraya kadar 42 km yol yaptık.
Eski Korkuteli yolu inanılmaz güzellikte bir yol. 5 yıl öncesine kadar yoğun
çalışan yol sapasağlam; İstanbul yolları ile kıyaslanamayacak kadar güzel;
manzara tarif edilecek gibi değil. Burada karşılaştığımız Faruk Amcadan tarif
aldık. Bu
arada amacımız Antalya şehir içinden batısıda görünen dağların arkasından
dolaşıp geri gelmekti.
5 km’lik dik bir yokuşla bulunduğumuz 200 metre irtifadan 600 metreye kadar
çıkmamız gerekiyordu. Güneş de ensemizde boza pişiriyordu. 50 km yoldan
sonra yokuş canımıza okudu. Allah'tan yolda su çok bol; soğuk su akan
çeşmelerden sebeplendik. Herkesin dalga geçtiği 1,5 litrelik pet şişem
her zaman olduğu gibi çeşmeler arası güneş etkisini azalttı.
Faruk Amcanın tarifine göre BÜK levhasını görünce toprak yola girecektik. Ne
gezer yalnızca levhalı bir tek toprak yol geçtik onda da Lütfi Büyükyıldız
Araştırma Ormanı yazıyordu. Bir tırmanmaya devam ettik. Baktık olacak gibi
değil, hedeften sapıyoruz. Geri dönmeye karar verdik. Aklımız toprak yolda
kaldı ama az öncesinde o kavurucu güneş altında tırmandığımız zorlu çıkışı
hızla inmek her şeyi unutturdu (Tabi ki tekrar Fark Amcanın yanına gelene
kadar). |  | | Büyük boyut için tıkla! | |
Meğer aklımızın kaldığı yol onun bahsettiği yolmuş. "Ama orası Büyük
bilmem ne ormanı" dediğimizde, tamam işte orası dedi meğer adamcağız doğru
dürüst "Büyük" diyemiyormuş. Şok olduk tabi. Vedalaşırken 5 milyon
mazot
parası verin çıkarayım sizi oraya deyince ise mutluluğumuzu tahmin
edersiniz. Neyse yokuşu çıkardı sağ olsun, bir de fotoğrafımızı çekti. Alan
memnun, satan memnun. Harika bir toprak iniş. 4-5 km. Arkasından 3-4 km çay kıyısından düz yol.
Çaydan geçiş 10-12 km tırmanış. Dere temiz, tek bir sinek yok. Hep dereden içtik
sularımızı. 200- 300 metrede bir enerjimiz tükeniyordu. En zor anlarda
rastladığımız kovanların fazla insan seven arılar hızımızı zaman zaman yokuş
iniş hızımıza kadar çıkarmamıza yardımcı oldular. Bazı yerlerde yokuşlar çok
dik. Her virajın ardında yeni bir tırmanış şeridine giriliyor. Ve inanın
kesinlikle bitmiyor; aslında hala oradayız tırmanıyoruz diyebilirim;
rüyalarıma girdi valla.
Gezimizi GPS'le kaydettik. Tırmandığımız en yüksek yer için 1158 metreyi
gösterdi. O zirvenin 1 km sonrasında başlayan iniş her şeye değdi. 10
dakikada 1100 metreden 75 metreye indik. Sanki serbest düşüş yaptık.
Toplam 105 km yaptık. Planımızdaki gibi Antalya'dan görünen batı dağlarının
kuzey grubunun çevresini dolaşabildik. Çok yorucuydu ama çok zevk aldık.
|  | Antalya şehirdışı gezisi | Büyük boyut için tıkla! | |
Selam arkadaşlar,
Aslında abim her şeyi güzel güzel anlatmış. Ama bazı yerleri özellikle çaydan
sonra 10-12 km.liko tırmanışı çok kısa geçmiş, halbuki orası bir yokuş filan
değildi, orası dağa tırmanan bir patika gibi bir yerdi. Çaya gelmeden evvel
ormancılarla karşılaşmıştık ve oraya bisikletlerle çıkmanın imkansız olduğunu
, kendilerinin motosikletle en az 1- 1,5 saatte ve 2. vitese bile atamadan 1.
viteste çıkabildikleri söylemişlerdi. Tabi ben klasik agresifliğimle bunu başarıp
başaramayacağımıza karar verememeğini ( sözüm oradaki 4-5 ormancıya değil, sadece
aralarındaki en kıl olanınaydı) söyledim ve yola devam ettik. Maalesef ormancıların
söyledikleri doğru çıktı ve o 12 km.lik tırmanışın en az 8 km. lik bölümünü
yürüyerek çıktık. Bu arada erzaklarımızı da tüketmiştik. Sadece benim yanımda
getirdiğim 3 adet gofret vardı. Abimle Gökhan’ın tacizlerine ancak tırmanışın
ortalarına kadar dayanabildim. Öyle enerji kaybetmiştik ki gofretlerden sonra
herkes eriyen gofretin ambalajına yapışan kısımlarını tertemiz ettik. Gerçekten
en büyük avantajımız yanımızda akan dere ve çeşmelerdi. Tırmanış sona erdiğinde
Antalya’nın meşhur kayak merkezi Saklıkent’in son yamaçlarındaydık. 1150 metre.
[ Harita ve diğer Fotograflar
]
Ve tabi ki abimin de yazdığı gibi 10 dk. sonra 75 metredeydik, inanılmaz bir
inişti, hayatımda kullanmadığım kadar frenleri o 10dk. da kullandım. Artık düzlüğe
yani Çakırlar’a ulaştığımızda kendimizi ilk gördüğümüz gözlemeciye attık, tıka
basa doyduktan sonra eve kalan son 15-20 km.yi geçtik. Adam başı abartısız 10ar
kilo su içmemize rağmen 3 kilo kaybetmişim. Sözün kısası bizim için harika bir
turdu. Ama eve vardığımızda bisikletimin yüzünü bile 3-4 gün görmek istemedim,
yorgunluktan. Bu bizim ilk turumuz değildi tabi. Gökhan arkadaşımla beraber
hemen hemen haftada 3-4 defa antrenmana çıkıyoruz. Abim de bize yılda 1-2 defa
katılınca turlar çok uç noktalara ulaşıyor. Daha evvel Antalya Lara çıkışlı
olmak üzere Göynük-Kemer, Güver uçurumu, Aksu, Kurşunlu Şelalesi gibi rotaları
pedalladık. Hepsinin de ortak özelliği pedal basarken kafamızı bisikletin önüne
değil, doğal güzellikler yüzünden sağa sola çevirmemizdi. Antalya’ya gelecek
olan arkadaşlara da her zaman her konuda yardımcı olmaya çalışırız.
Sevgilerle...
Boğaçhan Cönkeroğlu
Arkadaşlarım gezi ile ilgili detayları gayet güzel anlatmışlar. Ben olayın
biraz daha farklı bir yönüne dikkat çekmek istiyorum.
Tam 12 yıldır aktif mtb kullanıcısıyım. Gruptan bazı arkadaşlar hoşlanmayacak
ama aynı zamanda bir büyük av avcısıyım. Bu nedenlerle sarp dağlarda defalarca
ve bir çok seferinde günlerce bulundum. Yaşamsal tehlikeler atlattım. Açık bir
şekilde itiraf etmeliyim ki, bu yaptığımız tur, en zorlu doğa mücadelemdi.
105 km nin her metresini hissettiğim, bedenimin ve dayanma gücümün sonuna kadar
zorlandığı bir 105 km. Evi en çok özlediğim bir 105 km. Bisikletime aşık oldum
(ilk 3 günden sonra tabi ki ) bir 105 km. Doğayla mücadelenin, başarma
hazzının,fiziksel gücün sınırlarını zorlamanın o anlatılamaz mutluluğunu
yaşatan bir 105 km.
Bisikletime bu turdan sonraki ilk bakımını yaptım ve odamın başköşesine
yerleştirdim. Bu yazıyı sizlere onunla beraber yazdık.
Bisikletsiz ve pedalsız kalmayın.
Herkese sevgiler.
Gökhan Mergan
|