Eski Yunanlılar uzun mesafe koşularına yabancı değillerdi ancak onlar bunu yarışmak amacıyla değil iletişim kurmak için kullanıyorlardı. Haberci ve ulaklar önemli haberleri şehirden şehire koşarak ulaştırıyorlardı ve bu yöntem Yunanlılarda bir gelenek halini almıştı. Kim bilebilirdi ki yaklaşık 2500 yıl sonra bu gelenek kitleleri heyecanla peşinden koşturan bir spor haline dönüşsün.
Milattan önce 490 yılında Pers ordusu, Atina’nın 25 mil uzağındaki “Maraton” yaylasına konuşlanmış, şehri ele geçirmek için son hazırlıklarını yapıyordu. Atinalılar ise gelecek bir kaç yüzyıl için tarihin akışını değiştirebilecek bu savaşa hazırdı ancak üstün Pers ordusundan da oldukça çekiniyorlardı. Pers imparatorunun başarılı olması halinde, Yunan kent-devletlerinin bağımsızlıkları ortadan kalkacak ve belki de Yunan kültürü tamamen yeryüzünden silinecekti.
|  | | Büyük boyut için tıkla! | |
Pers ordusu harekete geçtiğinde Filipides adındaki bir yunanlı ulak, Spartalılardan yardım istemek için koşarak yola çıkmıştı bile. 2 gün içerisinde katettiği 150 milden sonra hedefine vardığında inanılmaz bir mesafeyi günümüz için bile çok iyi sayılacak bir zamanda katetmiş oluyordu.
Maraton yaylasına geri dönersek Yunanlılar kararlarını vermiş, Spartalıların muhtemel yardımlarını beklemeden harekete geçmişlerdi. Büyük bir mücadele sonucu kendilerinden çok daha kalabalık olan Pers ordusunu alt etmeyi başarıyorlardı. O zamanın tarihçileri hiç sözetmemiş olsalar da savaştan 600 yıl sonra bazı tarihçiler kazanılan zaferin Atina’ya bildirilmesi için bir ulağın gönderildiğini, isminin Filipides olduğunu ve şehre ulaşıp “Sevinin kazandık” dedikten sonra yere düşüp öldüğünü söylerler. Eğer bu ulak Sparta’ya koşan Filipides olsaydı bu kadar kısa süre içinde her iki koşuyu birden gerçekleştirmesi hemen hemen imkansızdı.
İster Yunanlıların zaferini Atina’ya taşıyan Filipides olsun ister bu haberi bir başka ulak götürmüş olsun, Filipides’in trajik öyküsü zaman içinde bir efsaneye dönüştü ve bu efsaneden modern maraton yarışları doğdu.
19 Ekim Pazar günü 25. Kıtalararası Avrasya maratonuna ilk kez katılmak için start çizgisinde sıralandığımızda bu müthiş kalabalıktan kaç kişinin Filipides’in hikayesini duymuş olduğunu tahmin etmeye çalışıyordum. Bir maratona katılmanın beni bu denli heyecanlandırabileceğini tahmin etmezdim: Onbinlerce insan spor yapmak için gönüllü olarak bu renkli ve bir o kadar da coşkulu spor panayırında buluşmuştu.
|  | | Büyük boyut için tıkla! | |
500’ü aşkın profesyonel sporcunun yanısıra,yurdun dört bir yanından gelen vatandaşlarımız ve yabancı turistler ile inanılmaz renkli bir insan mozaiği yarışa hazırlanmış başlangıç çizgisinde bekliyorlardı.
Biz mtbtr olarak 15 km sürecek yarı maratonu koşacaktık. Çıkış ile birlikte herkes kendisine uygun bir tempoda koşmaya başladı. Her yaştan ve her sınıftan binlerce insanın aynı amaç doğrultusunda gönüllü olarak oluşturduğu bu inanılmaz ortam, ülkemizin gün geçtikçe tek düzeleşen ve kalitesi azalan spor hayatı hakkındaki endişelerimizi de bir nebze olsun azaltmıştı doğrusu: Demek ki koşmak için yüzbinleri harekete geçirmek o kadar da zor değildi: Sadece futbol düşünen bir toplum haline geldiğine inandığımız günümüz Türkiyesi, 70’lik dedeleriyle, ellerinde sepetleriyle boşalan yollarda piknik yapmak için uygun yer arayan kahvaltıcılarıyla, çocuklarıyla, gençleriyle, bebekleri kucaklarında genç anne babalarıyla heyecanlı ve mutlu bir şekilde bu spor bayramına katılıyordu.
Sporun da amacı bu değil mi zaten? İnsanları sağlıklı ve mutlu kılmak. Kilometreler geçildikçe kopmalar oldu ve kalabalık parkur boyunca yayıldı. Koşarak İstanbul’u bir baştan bir başa katederken, günlük hayatımızda sayısız kez geçtiğimiz yollardan oluşturulan maraton parkurunda apayrı duygularla ilerlemeye başladığımızı farkediyorduk. Parkur boyunca sıralanan vatandaşların bir çoğu şaşkın şaşkın bu insanlar deli midir nedir bu saatte koşturup duruyorlar diyerek bizleri izlerken, bir kısım seyirci de koşucuları alkışlayarak motive etmeye çalışıyordu.
Arada sırada bisikletleriyle koşanlara eşlik eden bisikletçilerle de karşılaştık yol boyunca. Onlar da anlaşılan trafiğe kapatılan yollardan yararlanmanın güzel bir fikir olduğunu düşünmüşlerdi ve İstanbul'u trafiksiz olarak yaşamanın zevkini çıkarıyorlardı. Ancak bugün koşma zamanıydı ve biz 15 km’yi rahat bir tempoda bitirip madalyalarımızı ve tişörtlerimizi alarak mutlu bir şekilde ilk yarı maratonumuzu tamamladık.
Umarız bu organizasyonda gördüğümüz toplumdaki spor sevgisi hiç tükenmez ve aynı ilgi ve coşkuyu çok sevdiğimiz bisiklet sporunda da benzer büyüklükteki katılımlarla yaşayabiliriz.
 | | Büyük boyut için tıkla! |
Kim bilir belki bizler de gelecekte Filipides gibi dağ bisikletçileri torunlarımız tarafından hayırla hatırlanır başarmaya çalıştığımız dağ bisikleti sevgisinin daha geniş kitlelere yayılabilmesi amacını da hayata geçirebiliriz.
Gelecek sene 26. Avrasya Maratonuna çok daha geniş bir iştirak ile katılmak üzere sporsuz kalmayın diyoruz.
|